Ana içeriğe atla

TRAVMA İLE BAŞ ETMEK- ÖZDEN NUR KARPINAR


TRAVMA İLE BAŞ ETMEK

“Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş olan insanlardır.” Elisabeth Kubler Ross


Hayatın inişleri ve çıkışları olduğunu herkes deneyimlemiştir. İnişlerde yaşanılan izi silinmeyen bazı anlar kaçınılmaz olabilir. Bu anlar kişi, zaman ve mekan seçmez ve çoğunlukla derinden izler bırakırlar. İşte tam olarak bu durumları travmatik anlar olarak adlandırabiliriz. Duygularımızı, düşüncelerimizi sil baştan oluşturan kimi zaman “olaydan önce de böyle bir insan mıydı?” dememizin sebebi olan olgular travmalardır. Çünkü travmayı yaşayan kişinin görüşleri değişmiş ve algılama sürecinde farklılıklar göstermiştir.(Özen Y.,2017.) Bu durum doğal bir sonucu doğurur ve kişinin değişmesine çoğu zaman sebebiyet verir. Travma olarak adlandırdığımız kavram kişiyi dehşete düşüren yer yer korkutan olayları içerir. Hem fiziksel hem de ruhsal bir dönüşümü beraberinde getirebilir. Elbette bu süreçlerin tarih boyunca süregelen tanı-tedavileri uygulanmıştır. İnsanlığın tarih boyunca tabiatın yıkıcılığı, savaşların yaraları, saldırganlıklar ve ne yazık ki ölümlerle baş etmek zorunda kalmıştır. Travma kavramı bu yüzden psikoloji bilimi için insanlık tarihi kadar eski olarak adlandırılabilir. Bu kadar eski bir tanının elbette seneler içerisinde bir çok tedavi seçeneği değerlendirilmiş ve uygulanmıştır. Daha önce ki yazımda bahsettiğim EMDR tekniği DSM tanı kitabının travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) için biçilmiş bir kaftanıdır. Elbette bunun dışında bir çok teknik psikologlar tarafından uygulanabilir. Çünkü yaşanılan bu yıkıcı olaylar tek boyutluluk göstermezler. Bir nevi kötü bir olay işlenir ve bununla yüzleşilmesi beklenir. Örneğin; doğal afeti yaşayan biri yaratıcıdan geldiğine inanır yükünün paylaşılması bekler, savaşın travmasını yaşayanlar bu sefer bilinçli bir zararın farkındadır, güçlü-güçsüz ayrımı yapabilir ve afetlerde olduğu gibi yükünün paylaşılmasını değil vahşetin izlerini taşır. Saldırgan bir davranışa uğrayan kişide de benzer bir süreç vardır. Bilinçli bir zararın yıkımı ile birey düşünsel zorluk yaşamaktadır. Bu düşünsel zorluklar her an herkesin başına gelebilir. Travma yaşamakta bir o kadar hayatın her döneminde, mekansız şekilde başımıza gelebilir.Bu kadar anksiyete yaşayacak bir durumdan artık korkulmasına gerek kalmadığı ve klinik olarak aşılması imkansız bir süreçten bahsedilmemekte ve tedavilerinin olduğunu bilmek rahatlatıcı olmaktadır. Tarihin her döneminde dehşet veren olayları yaşamış kimseler için haklı, haksız, saygıyı hak etmesi veya tam tersi değersiz hissetmesi tartışıladursun hepimiz bir travmanın başrolü olabiliriz. Önemli olan klinik çözümlerin varlığını ve çıkışlar kadar inişleri kabul etmekten geçtiğidir. (Özen Y. 2017.)

Travma kavramı aslında toplumumuza hiçte uzak olmayan bir kavramdır. Fakat bu kadar fazla olay olurken aynı zamanda da bu konu hakkında bilinçli toplum olmadığımız görülmektedir. Kişisel kayıplarda, doğal afetlerde, saldırıya uğramış insanlara karşı nasıl ve şekilde davranmalı, ne gibi yardımlarda bulunulabilir ya da hangi kurumlar bu bireylere yardımcı olabilir gibi bilgiler henüz oturmamış haldedir. Travma sonrası stres bozukluğu, ölüm tehdidi, kötü bir olay yaşamak, buna tanık olma gibi olayların ardından özgül bir takım semptomlar ile kendini gösteren akut ve kronikleşmiş halde görülebilen bir tablo çizmektedir. Travma yaşamış her kişinin olayın hemen sonrasında belirtilerin analizini yapmak mümkün olmayabilir ya da stresörlerin arttığı bir dönemde travma sonrası stres bozukluğu olan birinin bu dönemlerde belirtileri şiddetli şekilde hissettiğini aktardığını duyabiliriz. Çoğu kronikleşmiş bu bozuklukta bireylerin tedavilerinin sonucunda ciddi bir iyi oluş grafiği sunmaktadır. Yapılan çalışmalarda tamamen iyileşme oranları %30 ve belirtilerin hafiflemesi, artık hayatının normal işleyişine dönebilen insanların ise %60’lık bir veri elde ettiği görülmektedir. Bunun yanı sıra tedaviye sadık kalmak, iyi birer sosyal destek sahibi olmak ve stresörlerden uzak kalmak psikopatolojinin hafiflemesine ardından tamamen ortadan kalkmasına yardımcı olacak etmenlerdendir. (Özgen F., Aydın H., 1999)

Travma sonrası stres bozukluğu yaşamanın bazı koşullar altında gerçekleştiğini, neredeyse her an maruz kalma riskimiz olduğu artık anlaşılabilir bir durum…. Özellikle ülkemizde. Ailesi, kendisi bu durumu bizzat yaşamış veya empati kurabildiğimiz bir afet; deprem. Toplum olarak hafızalarda yer edinmiş bir çok deprem kaybına sahibiz. 17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım Gölcük depremleri 1999 senesinden bu yana hem kayıplara hem bilinçlenmeye hem de derin bir travmayı toplumda etkisini göstermiştir. 20.yy en büyük altıncı depremi olan nüfusun en yoğun olduğu bölgede yaşanan Marmara Depremi belki de depremi tanımak, önlemler almak,depremin yıkıcılığı ve zararı hakkında ağır bir ders vermiştir. 17 Ağustos 1999’da gece 03:02’de meydana gelen 7.4 şiddetindeki depremde 19000 kişi hayatını kaybetmiş ve 54000 kişi ise yaralanmıştır.(alıntılayan; Başoğlu ve ark, 2002; Kılıç ve Ulusoy, 2003., aktaran; Çapar T.,2016.) Bu kadar ağır sonucu olan bir afet ardından bir çok araştırma yapılmıştır. Yapılan bir takım çalışmalar depremden 13 ay sonra yaşları 12 ile 17 arasında değişen ergenler üzerinedir ve katılımcıların %76’sının travma sonrası stres bozukluğu yaşadığı ortaya çıkmıştır. (alıntılayan; Doğan,2011., aktaran; Çapar T.,2016.) Başka bir araştırma sonucu ise daha ilginç veriler sunmaktadır. Depremden 3 sene geçmesinin ardından yapılan çalışmada %31.4 orta, %24.4 yüksek ve %3.8’inde ciddi seviyelerde travmatik stres bozukluğu belirtileri saptanmıştır.
(Bal A.,2008)

Peki depremin ardından zorlayıcılığı, yaşanılan kayıpların üstesinden gelmek ya da tam tersi travmayı hiç yaşamamak mümkün mü? Elbette afetler kaçınılmaz gerçeklerdir ve elbette bireylerde anksiyeteyi ciddi düzeylerde arttırdığı gözlemlenebilir. Fakat afetlerden korunma ve kaçınmak adına insan olarak elimizden bir şey gelmez demek büyük bir hata olacaktır. Hazır oluş kavramı öğrenilmesi gereken noktalardan birisidir. Hazır olan bir birey bilgilenmiştir ve olası bir durumda nasıl davranacağını bilir. Depremle ilgili kongreler, binalarda yapılacak iyileştirme çabaları, kampanyalar, acil durumlarda yardım edecek kurumlar bunların hepsi birer hazır oluştur aslında… Marmara depremi ardından insanlar bir nevi bilinçlenmiş olarak görülebilir. Ciddi kayıpların ardından kitle iletişim araçları ile insanlar hem empati sahibi oldular hem de durumun farkına vardılar. Fakat üstünden zaman geçtikçe unutulan bir takım şeyler oldu. Yine insanlar risk taşıyan bölge ve evlerde yaşadılar. Aslında inkar mekanizmalarını ortaya koyarak bir gerçekliği o evlerinin kapı dışarısında bırakmalarını sağladılar. Ancak unutulmamalıdır ki risk faktörü bu kadar yanı başımızdayken bir şeyleri inkar etmek bütünlüğü sağlamaktan çok bütünlüğü bozmaktadır. (İşmen E., 2006.)

Yaşama ihtimalinin bu kadar yüksek olduğu afetler ile iç içe toplum olarak ruh sağlığına dair bir çok çalışma mevcuttur. Ruh sağlığı uzmanlarının bu durumlarda olay öncesinde ve sonrasında bilgilenmiş, olay yerinde insanlara yardımcı olmak üzere belli bir plan izlemektedirler. (İşmen E., 2006.) Travma ile çalışan kişiler olaydan sonra bireysel ve grup terapilerden yararlanarak baş etme,gelişimsel kapasitelerini arttırmayı, fırsatları,kaynakları değerlendirmesini sağlamak, kişinin refahına yönelik bir süreci kapsayacak şekilde iyileştirme sağlamayı amaçlarlar. Elbette her kurum ve her psikolog aynı yollar ile yapmaz bu yardımı farklı teknikleri benimsemiş olabilirler. Başta EMDR, BDT, birey merkezli terapilerden bazılarıdır. Araştırmalar EMDR ve birey merkezli terapilerin devamlılığı ve travma ardından daha iyi sonuç alındığını göstermektedir.(Lofti S., Başcıllar M., 2017.) İnsanların güçlenmesini, ortak payda da bir olmuş bireylere yardım etmek, duygu ve düşüncelerini yaşadıkları anı kabullenmek ve kendilerini açmayı sağlamak tüm ruh sağlığı alanında o an orada yardım etmek adına çalışan kişileri hedefleri arasındadır.(Lofti S., Başcıllar M., 2017.)

Tarih boyunca farklı zamanlarda fakat her toplumu etkileyecek travmalar olmuştur. Travmaları durdurmak belki de imkansızdır belki değildir. Önemli olan travmanın varlığını kabullenip özellikle afetler için gereken önlemleri almak insan hayatını ve insanın psikolojisini kayıplar yaşamadan, korkmadan hayatlarını devam ettirecek en güçlü etmenlerdendir. Tedbirsizlik ve bilinçsizlik travmanın büyümesine, gelişmesini sağlamaktadır. Hayatın her anı mutlu olmayabilir yaşam boyunca yaralar almadan devam etmek imkansızdır. Bu anları kabullenmek ve bilinçlenmek bu yıkıcı anları bitirmez fakat bu yıkıcı anlar ile baş etmeyi sağlar.

TEŞEKKÜRLER.
Özden Nur KARPINAR.

KAYNAKÇA:
Başçıllar M., Lofti S., “Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Sosyal Hizmet”, IGUSABDER, 2017(3).
Çapar T., “1999 Marmara Depremlerinin Etkilerinin Travma Sonrası Gelişim Modeli Çerçevesinde Değerlendirilmesi” Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2016, Ankara
İşmen E., “Depremin Psikolojik Etkileri: Daha Az Zarar Görmek Mümkün Mü?” F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi, 2006,16 (1), Elazığ.
Işık Ö., Aydınoğlu M., Koç S., Gündoğdu O., Korkmaz G., Ay A., “Afet Yönetimi ve Afet Odaklı Sağlık Hizmetleri” Okmeydanı Tıp Dergisi, 2012, 28(2). İstanbul.
Türkiye Psikiyatri Derneği, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Halka Yönelik.
Özen Y., “Psikolojik Travmanın İnsanlık Kadar Eski Tarihi” The Journal Of Social Science, 2017, 1(2).
Özgen F., Aydın H., “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” Klinik Psikiyatri, 1999, 1-41.
Bal, A. “Post-traumatic stress disorder in Turkish child and adolescent survivors three years after Marmara earthquake. Child andAdolescent Mental Health” 2008, 13(3), 134-139.

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle