Ana içeriğe atla

VAN GOGH'UN MENTAL ÖYKÜSÜ- ZEYNEP ŞEVVAL BÜYÜKİZGİ


Van Gogh’un Mental Öyküsü



Birçoğumuz Van Gogh’un son zamanlara popülerliğini artıran sanatına, ve yaşam öyküsüne aşinayızdır. Bununla birlikte, bir yerlerden Van Gogh’un mental problemler yaşadığı kulağımıza çalınmıştır.
Van Gogh, 1853 yılında doğmuş popüler bir ressam olmasının yanı sıra, psikolojik açıdan stabil olmayan bir insandı. Carota ve arkadaşlarının (2005) belirttiği üzere, geçtiğimiz yüzyılda Van Gogh’a yaklaşık 30 adet teşhiş konulmuştur. Bu teşhisler medikal kanıtlarla konulmamış olsa da sonuçlar, ressamın çizimlerine ve biyolojik bilgilerine bakılarak elde edilmiştir. Bu sonuçların yanı sıra DSM-IV kriterlerine göre değerlendirilecek olursa, Van Gogh’un bipolar bozukluk hastası olması kuvvetle muhtemeldir. (s.121) Ayrıca, Van Gogh’un öyküsünde bazı şizofreni semptomları da gözlemlenmiştir. Ancak bu semptomların ressamın bipolar bozukluğu hastalığıyla ilişkili olabileceği düşünülmektedir.
Bipolar Bozukluk, diğer ismiyle İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu, mani ve depresyon olmak üzere iki uç durumu bulunan bir ruhsal bozukluktur. Mani döneminde hasta, normal olmayacak düzeyde coşkulu olur. Bu dönemde abartılı düşünce ve davranışlar, hareketli aktiviteler, mantıksız derecede uç fikirler gözlemlenebilir. Öte yandan, depresyon döneminde hasta mani evresinin aksine mutsuz, umutsuz ve enerjisizdir. Ayrıca bu dönemde özgüven eksikliği, intihar düşüncesi ve eylemi, yataktan veya evden çıkmama gibi durumlar gözlemlenebilir. Hastalığın diğer birçok bozuklukta olduğu gibi genetik ve çevresel sebepleri vardır ve bipolar bozukluğun henüz bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastalık, ilaçlarla kontrol altına alınabilmektedir ve bu sayede hastalar günlük yaşantılarına devam edebilmektedirler.
Van Gogh’un mental öyküsüne gelecek olursak; ressamın sosyal yaşantısında ruhsal durumunun etkileri sık sık görülmektedir. Ressamın yaşam öyküsüne baktığımızda yaşantısında mutsuzluğun ve sıkıntılı ruh halinin baskın olduğu görülmektedir. Carota ve arkadaşlarına (2005) göre, ressamın Paris’te yaşadığı dönemdeki mektuplarında bipolar bozukluğun semptomları görülebilmektedir. Ancak mani ve depresyon evrelerinin dönemleri tespit edilememiştir.(s.122) Ressamın kulağını kesmesi ve intihar ederek yaşamına son vermesi de psikolojik dengesizliği hakkında fikir vermektedir. Ayrıca, Van Gogh’un alkol ve sigara bağımlısı olduğu da bilinmektedir.
Ressamın eserlerinde de hastalığının yansımalarına rastlanır. Carota ve arkadaşları (2005), makalelerinde sanatçının birçok eserinde depresif ruh halinin resmedildiğini belirtmişlerdir. Akıl hastanesindeki dönemlerinde eserleri psikotik krizlerinden ve depresyon evrelerinden etkilenmiştir.(s.128)

Bahsedildiği gibi, bipolar bozukluğun genetik ve çevresel faktörleri vardır. Van Gogh’un öyküsünde de bu faktörlere rastlıyoruz. Ressamın yalnızca kendisinde değil, ailesinin diğer üyelerinde de mental hastalık geçmişi bulunuyor. Carota ve arkadaşlarının (2005) belirttiği üzere, Van Gogh’un erkek kardeşi Theo, depresif dönemler geçirmiştir. Bununla birlikte kız kardeşi Wilhelmina 30 yıl ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi görmüş ve erkek kardeşlerinden bir diğeri Cornelius, kesin olmamakla birlikte, intihar etmiştir. (s.123)
Bu durumu Van Gogh örneği özelinden çıkararak büyük tabloya baktığımızda sanatkârların birçoğunun hayatlarının belirli dönemlerinde mental problemlerle yüzleştiğini görebilmekteyiz. Yapılan araştırmalar ışığında, bu durum yaratıcılıkla ilişkilendirilmektedir ve şöyle açıklanmaktadır: “ Gerçekleştirilen birçok çalışmada; yaratıcılık ve duygu-durum bozuklukları arasında, özellikle de manik-depresif bozukluk (a.k.a bipolar bozukluk) ve depresif bozukluk (aka tek kutuplu bozukluk) arasında, güçlü bağlantıların olduğu tespit edilmiştir. (Jamison, 1995: Richarts, 1999:) (alıntılayan Salderay, 2014)”

Teşekkürler.
Zeynep Şevval BÜYÜKİZGİ

Kaynakça
Carota, A., Iaria, G., Berney, A., & Bogousslavsky, J. (2005). Understanding Van Gogh’s Night: Bipolar Disorder. Neurological Disorders in Famous Artists, 121– 131. doi:10.1159/000085627
Salderay, B. (2014). Psikolojik Temelli Zihinsel Rahatsızlık, Sanat ve Yaratıcılık. Uluslararası Hakemli Tasarım ve Mimari Dergisi,2(1), s.14

Yorumlar

Yorum Gönder

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik