OEDİPUS VE HÜSRAN KAVRAMI ÜZERİNDEN SHAKESPEARE'İN HAMLET'İ
Tragedyalar arzularını elde edemeyenlerin hikayeleridir (Phillips 2018). Neredeyse tüm tragedyaların girişinde karakterlerin ağzından olaya hakim, iddialı sözler duyarız daha sonra ise kimileri sözlerinin doğruluğunu kanıtlar kimileri hüsrana uğrar. Hüsrana çoktan uğramış bir noktadan başlayan bir karakter ya da iddialı sözlerinin sonunda trajik bir yıkım yaşayan karakterler vardır tragedyalarda.
Tragedya kelimesinin kökenine baktığımızda ise Yunanca, ‘Tragoidia’ dan geldiğini görürüz. Tragos (keçi) ve Oidie (türkü) sözcüklerinin birleşiminden oluşur bu kelime.Tragedyalarda kahramanların arzuladıkları şeyler tahrip edici etkilere sahip olduğundan bu durum ya kendileri ya da düşmanları için yıkıcı olur (Phillips 2018).
W.Shakespeare’in Hamlet isimli tragedyasında bu yıkımın kahraman ve düşmanlara her ikisine de etkileri gözlemlenir. Eser Kral Hamlet’in, kardeşi Claudius tarafından öldürülmesi ve Claudius’un kardeşinin eşi Gertrude ile evlenmesi ile başlar. Kral Hamlet’in oğlu Prens Hamlet ise tüm bunlardan sonra büyük bir yıkım yaşar ve amcasına karşı intikam alma hissi ile dolup taşar. Annesinin ise babasına ihanet ettiğini düşünür. Öyle ki zamanla hayaletler görmeye başlar, onlarla konuşur. Süre geçtikçe kendini kaybetmiş, geçmişte takılı kalmış bir karaktere dönüşür.
Hamlet’i başlangıç olarak kökenini bir tragedyadan alan Freud’un ‘Oedipus Kompleksi’ kavramı üzerinden değerlendirebiliriz.
Mitolojiye göre, Antik Yunan’da Thebai şehrinin kralı Laios’un çocuğu olmaz ve kral müziğin, sanatın, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı olan kehanetleri ortaya atan ve bilici tanrı olarak anılan Apollon ile konuşur ve ondan yardım ister. Apollon ise ona bir oğlunun olacağını ve ileride kendisini öldürüp annesi ile evleneceğini söyler. Laios, Apollon’un söylediklerden sonra çocuk isteğinden vazgeçer. Ancak bir süre sonra kraliçe hamile kalır ve bir erkek çocuk dünyaya getirir. Laios ise kehanetin gerçekleşmesinden korktuğu için çocuğu öldürtmek ister ancak kraliçe araya girer ve buna engel olup çocuğun şehirden uzaklaştırılmasını sağlar. Çocuk ayağından ağaca asılır ve uzak bir yere terkedilir. Çocuğu başka bir şehrin çobanları bulur ve o şehrin kralına götürürler. Çocuk ayağından ağaca asılı kaldığı için ayağı şişmiştir ve ona ayağı şiş anlamına gelen ‘Oedipus’ ismi verilir. Oedipus büyüyünce kahinlerin şehrine gider ve orada aslından kralın öz evladı olmadığını öğrenir ve bu sefer de gerçek ailesini öğrenmek için Apollon’a gider. Apollon ise ona kehaneti anlatır. Oedipus bu durumdan korkar ve babasını öldürmemek için uzaklara gider. Ancak bir gün çıkan bir çatışmada bilmeden öz babasını öldürür. Daha sonraları bir gün doğduğu kente yolu düşer ve o sırada yoldan geçenlere sorular sorup bilemezse onları öldüren mitolojik varlık Sphinx ile karşılaşır. Sphinx, Yunanca’dan sfinga yani boğmaktan gelmektedir. Sphinx, Oedipus’a ‘’Sabahları dört ayağı, öğlen iki ayağı ve akşamları üç ayağı ile yürüyen varlık nedir ?’’ diye sorar.
Oedipus ise insan cevabını verir ve ekler: çünkü insan yaşamanın ilk evrelerinde emekleyerek ellerini ve ayaklarını kullanarak yürür. Yetişkinlikte ise iki ayağı ile yürür ve son olarak yaşlılık evresinde iki ayağı ve bastonunu kullanarak yürür. Bu cevap ile yenilen Sphinx kendini denize atar ve boğulur. Bazı kaynaklarda uçurumdan atlayarak intihar ettiğinden söz edilse de Yunan mitolojisinde denizde boğularak öldüğü yer alır.
Bu zafer halk tarafından sevinçle karşılanır ve kral ilan edilir. Oedipus ise eski kralın eşi yani annesi ile evlenir. Bundan haberi yoktur ancak tanrılar bu yüzden kenti cezalandırır ve kentte kıtlık, sefalet yaşanır. Oedipus ise yine bir kahine danışır ve gerçekleri öğrenir. Annesi kendini öldürür, Oedipus ise annesinin iğnesi ile kendini kör eder. Olanları öğrenen halk Oedipus’u kentten kovar ve Oedipus’a dört çocuğundan sadece Antigone sahip çıkar. Oedipus hayatını sefalet içinde geçirir. Tüm çocukları da onunla aynı kaderi paylaşırlar ( CİSED, 2019).
Bu hikayenin Hamlet ile bağına bakacak olursak, babası ile aynı ismi taşıyan Hamlet babasının ölmesi ile bir yıkım yaşar. Amcasından intikam almak istese de hiçbir zaman bu duygusunu dışarı tam olarak vurmaz. Hikayesine değindiğimiz Oedipus kompleksinde babası ile girdiği savaşta yenilmesi gereken çocuk yenilmemiştir. Babasını ortadan kaldırarak annesini kazanmıştır. Hamlet’de ise baba figürü ölüm ile ortadan kalkar ve tahta ise babasını öldüren amcası geçer. Hamlet aynı zamanda Oedipus gibi kral da olamaz. Hamlet eserde babası ile arasında geçecek bir varoluş savaşı vermeden babasını kaybeder ve öfkesinin daha çok hüsran ile sonuçlanması, kendisinden beklenileni eyleme dökmemesinin nedenlerinden biri de daha önce babasına karşı vermediği savaşı şimdi de vermek istememesidir. Başka bir değiş ile intikam arzusu var ancak eylemi yoktur.
Öte yandan Hamlet, annesini de kaybetmiştir. Babası ile aynı adı taşırken ve tahtın varisi olarak
görülürken ilk önce bu beklentileri karşılamaması altında ezilir daha sonra olası tahta geçtiğinde annesinin gözünde kazanacağı değerin yokluğu altında ezilir. Artık taht başkasına aittir, annesinin yanında bulunan da kendisi değil başka bir erkektir. Erkliği temsil edecek olan da kendisi olamamıştır. Bu bir yenilgidir ve Hamlet’i sık sık serzenişte bulunan, intikam arzusu taşıyan bir karakter olarak görürüz.
Eseri, hüsran kavramı üzerinden açıklayacak olursak 17.yüzyılda hüsran birini bilerek, isteyerek hileli yollardan yanıltmak olarak anlamlandırılmıştır (Phillips 2018). Daha önce girişte bahsettiğimiz arzuya ulaşamama sonucu oluşan hüsran kavramı ise öyle her istenilenin elde edilmediğinde değil verilen kayıpların kişiye olan tahrip edici etkisi sonucu oluşur (Phillips 2017). Başka bir deyiş ile kişinin daha önce sahip olduğunu kaybetmesi ile oluşur.
Hamlet’de yer alan hüsran, karakterin istediği savaşı verememesi, tahtı elde edememesi, annesinin yanında yer alacak olan erk olamaması sonucu oluşan yoğun kaygı duygularının da etkisi ile kendini gösterir. Çünkü tahta sırada geçecek olan kendisidir, halkın ilgisi, beklentisi, sevgisini karşılamaya çalışacak olan da kendisidir. Ancak elde edeceğine emin olduğu her şeyi bir anda amcasına karşı kaybetmiştir. Tahrip edici etki ise en sonunda kendine verdiği zarardır. Yoğun hüsranın benliği tahrip etmesi ile Hamlet tragedyanın sonuna doğru zarar veren bir karaktere dönüşür. İşte bu, tahrip edici etkinin en yoğun olduğu noktalardan biridir. Çünkü kendini tahrip eden kişi artık çevresini de tahrip etmeye başlamıştır. Oedipus ve hüsran kavramı üzerinden ele aldığımız eser daha bir çok disiplin ile arasında bağ kurulabilecek bir eserdir. En temel düzlemde Hamlet bir varoluş savaşıdır. Eser doğrudan insanın kendisini temsil eden noktaları taşır ve belki de günümüzde eserle hala bu kadar bağ kurulabilmesinin temel nedenlerinden biri de budur.
Eseri, hüsran kavramı üzerinden açıklayacak olursak 17.yüzyılda hüsran birini bilerek, isteyerek hileli yollardan yanıltmak olarak anlamlandırılmıştır (Phillips 2018). Daha önce girişte bahsettiğimiz arzuya ulaşamama sonucu oluşan hüsran kavramı ise öyle her istenilenin elde edilmediğinde değil verilen kayıpların kişiye olan tahrip edici etkisi sonucu oluşur (Phillips 2017). Başka bir deyiş ile kişinin daha önce sahip olduğunu kaybetmesi ile oluşur.
Hamlet’de yer alan hüsran, karakterin istediği savaşı verememesi, tahtı elde edememesi, annesinin yanında yer alacak olan erk olamaması sonucu oluşan yoğun kaygı duygularının da etkisi ile kendini gösterir. Çünkü tahta sırada geçecek olan kendisidir, halkın ilgisi, beklentisi, sevgisini karşılamaya çalışacak olan da kendisidir. Ancak elde edeceğine emin olduğu her şeyi bir anda amcasına karşı kaybetmiştir. Tahrip edici etki ise en sonunda kendine verdiği zarardır. Yoğun hüsranın benliği tahrip etmesi ile Hamlet tragedyanın sonuna doğru zarar veren bir karaktere dönüşür. İşte bu, tahrip edici etkinin en yoğun olduğu noktalardan biridir. Çünkü kendini tahrip eden kişi artık çevresini de tahrip etmeye başlamıştır. Oedipus ve hüsran kavramı üzerinden ele aldığımız eser daha bir çok disiplin ile arasında bağ kurulabilecek bir eserdir. En temel düzlemde Hamlet bir varoluş savaşıdır. Eser doğrudan insanın kendisini temsil eden noktaları taşır ve belki de günümüzde eserle hala bu kadar bağ kurulabilmesinin temel nedenlerinden biri de budur.
Teşekkürler.
Kürşat KEŞAN
CİSED. Derin Psikoloji - Oedipus Kompleksi içinde. Erişim adresi: https://www.cised.org.tr/sayfa177.html
Phillips, A. (2018).Kaçırdıklarımız & Yaşanmamış Hayata Övgü. İstanbul: Metis Yayıncılık
Phillips, A. (2018).Kaçırdıklarımız & Yaşanmamış Hayata Övgü. İstanbul: Metis Yayıncılık
Yorumlar
Yorum Gönder