Ana içeriğe atla

BEYNİN EVRİMİ- ZEYNEP ERTAN


BEYNİN EVRİMİ



İnsanlık var olduğu günden bu yana hep bir arayış ve yenilik peşinde koşmuştur. Bunlarla beraber çağımızın getirdiği koşullar ve ihtiyaçlar da değişimin bir parçası olmuştur. Zaman değişirken insan, buna uyum sağlamaya mecbur kalmış ve bu değişim akla gelebilecek her anlamda kendini göstermiştir.
Evrendeki canlılara baktığımızda beyin, belki de organizmadaki en karmaşık yapı sayılabilir. Söz konusu insan beyni ise işler daha da karmaşıklaşacaktır. Beynin yapısı ve işlevleri insandan insana farklılık gösterirken; parietal lob, temporal lob, oksipital lob ve frontal lob olmak üzere beyindeki bu bölgeler insan davranışlarını belirlemede önemli roller üstlenip, bu bölgeler tüm insanlarda yapı ve işlevleri bakımından ortaktır (Sakınç, 2015). İnsanlar değişen, gelişen ve en önemlisi düşünen bir varlıktır. İlk çağlardan beri edindiği bilgi ve becerileri değişen dünya ile beraberinde yenilemiş ve geliştirmiştir. Bu değişim yalnızca bilgi ve becerilerde değil, aynı zamanda dil, beden ve bunları toparlayıp yöneten beyinde meydana gelmiştir.
Beynin, ilk zamanlardan beri süregelen hikayesi çağımıza evrilmesi, kapasitesinin genişlemiş olması ve organizmanın farklı fonksiyonel ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu olduğundan bu değişim kaçınılmaz olmuştur. Bazı araştırmalara göre; beynin geçmişten günümüze şekil bakımından değişikliğe uğradığını, ilk insanların kafataslarının somun biçimini andırmakta, modern insanların ise kafataslarının küresel, taban kısımları farklı ve oksipital kısımlarının aşağı doğru olduğu şeklinde bilgiler verilmiştir (Sakınç, 2015). Beynin biçimsel değişikliğinin yanı sıra biyolojik anlamda da birçok değişimin ve gelişiminin olduğunu bilmekte fayda var (Çoşan, 2016).
Evrimin birinci ve değişmez kuralını hatırlarsak, doğaya uyum sağlayabilen canlılar yaşamlarını devam ettirebilirler, uyum sağlayamayanlar ise yok olur şeklinde olmuştur. Bu uyum sağlama yarışında bilgiyi hızlıca algılayıp işleyebilen, böylelikle tehlikelerden korunup üreyebilen deniz veya kara canlıları yaşamlarını yeryüzünde devam ettirmişlerdir.
Genel anlamda canlılar aleminde beynin evrimi sürecinde neler olmuştur peki?
İlk zamanlarda memelilerin davranışlarında rol alan ve yüzeyinde bulunan bir neokorteks oluşumu mevcut iken zaman içerisinde nasıl evrimleştiği merak konusu olmuştur. O dönemlerde yırtıcı hayvanlarla mücadele edip hayatta kalmaya çalışan memelilerin beyni ise evrim süreci içerisinde vücuttaki bazı gereksiz kısımları atmış ve bu şekilde çene küçülüp beyin gelişimi için yeterli alan yaratmaya çalışmışlardır. Canlıların gelişen görsel korteksleri sayesinde avlama ve kaçma kabiliyetleri artmış bu sayede hem yiyecek bulup hayatta kalma ve tehlikelerden korunma avantajları olmuştur. Zaman içerisinde gelişen frontal korteks sayesinde ise türler içerisindeki bireyler arasında iletişim gelişmiştir. Beynin evrilmesi sürecinde ön beyin frontal lob ve parietal loblar arasında iletişimin artmasına ve bu gelişimler organizmanın motor hareketlerinin de gelişimine katkıda bulunmuştur.Aslında bir nevi beynin evrimi demek bedenin evrimidir şeklinde de düşünebiliriz.
Doğu Afrika’nın sık ormanlarla kaplı dönemlerine baktığımızda primatların daha çok ağaç üzerinde yaşamlarını sürdürdüklerini ve yaşam biçimlerinin orman yaşam tarzı şeklinde sürdürdüğünü bilmekteyiz. Zaman içerisinde kavrama yeteneklerinin ortaya çıkması, gözlerinin önde olması, nesnelerin renkleri algılayabilmeleri (55 yıl önce ), yüzün düzleşmesi ve çenenin küçülmesi beynin evrimiyle paralellik göstermiştir.
Dünya’nın jeolojik ve iklim şartlarının değişimiyle beraber canlılar da bu değişikliğe uyum sağlamak zorunda kalmıştır. Öncesinde dağ, bayır ve ormanlarda geçen hayat kurak çöl iklimine tabi tutulmuştur. Bu hayatın getirdiği zorunluluklar ormanlarda geçen hayattan her anlamda farklı olmuştur. Bu sayede ayakta durabilme ve uzak mesafeleri görebilme becerileri gelişmiş, çene kasları çok daha küçülmüş ve besin alışkanlıkları değişmiştir. Günümüze yaklaşan ve Homo Sapiens’e doğru gelişen canlı besin alışkanlıkların değimi ve ateşin de bulunmasıyla pişmiş et tüketiminden alınan zengin enerji beyin gelişimine oldukça büyük katkısı olmuştur.
Buraya kadar büyük yollar kat eden canlı, bu defa “evrim ekonomisi” sayesinde daha hızlı hareket edebilmiş ve gelişimini bir tık daha ileriye taşımıştır.
Evrim ekonomisi; işe yaramayan uzuvların kaybedilmesi, onun yerine işlev gören yapıların kalan enerjiyi kullanabilmesi demektir.
Beynin ilkel beyinden modern beyine doğru ilerlerken beyin hacimleri şu şekilde olmuştur. Farklı fosillerde 500.000 yıl önce beyin hacmi 1000 cc’ ye ulaştığı, erken Homo Sapienslerde ise 1200 cc olarak tespit edilmiştir. Güney Afrika’da bulunan Homo Nolodi’ler ,ise beyinleri portakal büyüklüğünde, bacakları uzun ve toplu halde yaşamaktadırlar. Güçlü çene yapılarına rağmen insansı görünümleri merak konusu olmuştur. Günümüz insan beyni ise son 15.000-20.000 yılda %3-4 küçülmüştür. Peki insan beyni ne kadar büyüyebilir?
Yapılan ayrıntılı bilimsel araştırmalar sonucunda insan anatomisinin ve fizyolojik yapısı nedeniyle beyin hacminin ve işletim sisteminin optimum sınırlarda kalmaktadır (Çoşan , 2016).
Bazı araştırmalara göre; insan beyninin evrimsel süreçte kazandığı farklılıklar ile ilgili görüşler olmuştur. Deacon’a (1992) göre ;
Beyin gelişimi hafıza ve zekayı geliştirmek içindir. Bu gelişme dil becerileri ve alet yapımı gibi karmaşık işlerin öğrenilmesini kolaylaştırmıştır.
Özelleşmiş, gelişmiş dil yapılarının öğrenilmesi için yeni beyin yapıları eklenmiştir.
Dilin yanı sıra yeni gramer analizleri gibi fonksiyonların eklenmesi için de mevcut beyin yapısı içerisindeki ilişkiler yeniden düzenlenmiştir.
Beyin alanlarının hacimlerinin değiştiği ve bu değişiklerin bazı yetenekleri sağlamış olması.
( Akt. Türk, 1998)
Beyin bu şekilde evrimini sürdürürken, sosyal bir canlı olan insan türleri arasında iletişim kurmayı ve bu şekilde insanlar arası ilişkiler başlayıp, topluluklar, kültürler oluşturmak da yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Beynin evrimi ile paralel dilde de büyük gelişmeler yaşanmıştır. Bu sayede kendisini ifade edebilen, iletişim kurmayı başarabilen ve soyunu devam ettirip hayatta kalmayı başarabilen insanoğlu medeniyete doğru hızla yol almıştır.
Böylelikle doğal yollarla oluşan günümüze uzanan modern insan beyni; yeni koşullar, son hızla gelişen teknoloji, sanal akıllar, anında algılama vs. bu insan üstü teknoloji karşısında bunlara hükmedebilecek mi yoksa yenik mi düşecek? Milyonlarca yıl süren bu evrim devam edebilecek mi?Bir sonraki bilimsel çalışmalar da merakla bekleyeceğimiz konular arasında.



Teşekkürler.
Zeynep ERTAN

KAYNAKLAR

Coşan, T.E (2016). Beyin ve bilinç evrimi. Osmangazi Tıp Dergisi, 38(1), 20-28.
Sakınç, M.(2015). Beynin ve aklın evrimi. Bilim ve Gelecek Dergisi, 32, 32-41.
Türk, H.(1998). Beyin evrimi ışığında dilin kökeni. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Dergisi. 38, 1-2.




Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik