Ana içeriğe atla

VAROLUŞÇU TERAPİ- KÜRŞAT KEŞAN



Varoluşçu Terapi

Varoluşçuluk, yaşamın üzerine düşünmek, anlamını incelemek çoğu zaman da tüm bunlarla beraber işleyen insanın kendi varoluşunu sorgulama, keşfetme sürecidir. Varoluşçuluğu daha iyi anlamak için varoluş felsefesinin ne olduğunu iyi kavramak ve buradan hareketle de ‘Varoluşçu Terapi’ yaklaşımına değinmek yararlı olacaktır.
Varoluşçu felsefe, insanın varoluşuna yönelttiği sorular ile öz-varoluşsal ilişki arasında bağ kurmakta ve kendinden önceki felsefi akımların ele aldığı konulara da değinmektedir. Ancak bu konuları ele alış biçiminde farklıklar vardır. Bu farklılıkları varoluşsal terapiyi incelediğimizde daha net göreceğiz. Öz-varoluşsal ilişkide ise sorumluluklar, ölüm, yalnızlık ve varoluşsal boşluk temaları ele alınmaktadır (Çelik, 2017). Varoluşçu felsefede ‘İnsanın Temel İlgi Konusu’ olması düşüncesi yoğundur. Çünkü bu düşünceye göre insanı tanımak dünyayı ve fikir yasalarını tanımaktan daha zordur. (Mounier, 2007: 49) Çünkü insanın önceden tanımlanamaz ve öngörülmez olduğunu düşünürler.
Varoluşçuluğun temel ilkeleri insanın kendi seçimlerini yapabildiği ölçütte özgür olduğu, sorumluluklarından sorumlu olduğu ve insanın yaşamda kendini yaratma şansı olduğu üzerinedir. Varoluşçu felsefenin önemli isimlerinden Jean Paul Sartre’ın "Düşünce özgürlüğünden yoksun olmak düşündüğünü söyleyememek değil hiç düşünememiş olmaktır." sözü varoluşçu felsefenin dayandığı önemli noktaları şüphesiz çok iyi ifade etmektedir. Varoluşçu felsefenin diğer temsilcileri ise; Friedrich Nietzsche, Martin Heideggar, Soren Kierkegaard gibi farklı sosyal bilim disiplinlerinden de tanıdığımız önemli isimlerdir. Varoluşsal terapi ise temelde varoluşsal felsefeye dayalı bir anlayıştır. İnsanın temel motivasyonunun anlam arayışı üzerine olduğunu ve kişinin bunu keşfettiğini söyler. Burada varoluşçu felsefedeki insanın kendini yaratma şansı ile bağlantı kurulabilir. Ancak şunu belirtmekte fayda vardır ki varoluşçu terapistlerin bir çoğu anlam arayışının yaratılmış olmanın ta kendisi olduğunu ve keşfetmeye gerek olmadığını düşünmektedir. Onlara göre bilinç dışı ise varlığın özüdür, yani yaratılmış olan ölümlü varlıktır. Varoluşçu terapi aynı zamanda ‘varoluş’ kısmını dört temel kavramdan biri olarak da açıklamaktadır. Bunlardan ilki ‘Varoluş’ a göre varoluşun üç farklı yolu vardır; Umwelt, mitwelt, eigenwelt. "Umwelt", algıladığımız fiziksel/gerçek dünyadaki varoluşumuzdur. "Mitwelt", ilişkilerimizin olduğu sosyal dünyamızdaki varoluşumuz ve "eigenwelt" ise içsel olan dünyamız yani psikolojik dünyamızdır. Otantik yani insanın kendisinin ustası olduğu yaşantı, iç varoluşun bireyde bulunması ile olmaktadır. Varoluşsal terapist Emmy van Deurzen bunlara ek olarak ‘Uberwelt’i de eklemiştir. "Uberwelt" ise bireyin olmak istediği ideal dünyadır.
Terapinin ikinci temel kavramı ise ‘kaygı’ dır. Yalom ve May, kaygıyı bizim hayatta kalmamız, yaşamımızı sürdürmemiz için gerekli bir ihtiyaç olarak tanımlarlar. Ancak bu normal olan kaygıdır. Bir de nevrotik olan kaygı vardır. Nevrotik kaygı, kişinin kaygı durumunun ciddileşmesi sonucu, işlevselliği etkileyip kişiyi yaşamında işlevsiz hale getiren kaygıdır. Üçüncü temel kavram ise ‘nihai konular’ olarak ele alınmaktadır. Irvin Yalom’a göre bunlar; ölüm, özgürlük, yalnızlık, anlamsızlıktır.
Bu kavramları bizzat Yalom’un "Günübirlik Hayatlar" kitabından alıntılarla açıklamak daha doğru olacak. Charles adında bir yönetici kişisel hayatında maddi, manevi olarak iyi imkanları bulunan biridir. Ancak Charles hayatında yoğun olarak hissettiği korku, kaygı, şüphe gibi duygulardan rahatsız olur ve Yalom’a başvurur. Charles bir rüyasından şöyle bahsediyor:
‘’Bir film için seçmelere gitmiştim diğer adaylarla birlikte bekliyordum, sıram gelince de gayet iyi bir performans sergiliyorum. Haliyle yönetmen beni bekleme odasından tekrar çağırıp iltifatlarda bulunuyor. Sonra bana daha önce hangi filmlerde oynadığımı soruyor. Ben de daha önce hiçbir filmde rol almadığımı söylüyorum. Birden yumruklarını masaya vurup ayağa kalkıyor ve odadan çıkarken,
'Sen oyuncu değilsin. Sen oyuncu taklidi yapıyorsun' diye bağırıyor. Ben de peşinden koşup bağırıyorum ama beni dinlemiyor ve gözden kayboluyor ve ben yalnız kalıyorum.’’
Charles haftalarca benzer rüyalar, olaylar anlatmaya devam ediyor ve bir gün sekiz yaşında babasının ölüm haberini aldıkları günü anlatıyor. Ancak ‘Her şey sekiz yaşımda başladı.’ Diye söze girişiyor. Annesinin geri kalan yaşantısında babasının yasını tuttuğunu ve kendisinin ise tek başına kaldığını ekliyor. Ve bir gün bir organizasyonda kendisinden yirmi yaş büyük bir adamla tanışıyor ve çok iyi arkadaş oluyorlar. James ismindeki bu adam Charles’a birçok konuda akıl hocalığı yapıyor. Ancak Charles daha sonra çok soluk bir şekilde aslında onu terapiye getiren nedeni itiraf ediyor. James’in hayatını kaybetmesi. Charles, James ile olan ilişkisini babasıyla olan ilişkisine benzetiyor ve James’in yıllarca ona karşı gösterdiği ilgi, paylaştığı deneyimler sekiz yaşından sonra tek başına karşıladığı ihtiyaçlarını karşılamasını sağlıyor. Ancak James’in ölümü ile sekiz yaşında yaşadığı ve yarım bıraktığı noktaya geri dönüyor. Yalom ise zamanla Charles’ın kendi rüyaları üzerine düşünmesine yardımcı oluyor. Charles, terapisti Yalom’un yaşı dolayısıyla onun da ölüm ihtimalinin kendisini endişelendirdiğini söylüyor. Burada aynı zamanda terapistine de yaptığı bir aktarım vardır.
Sonuç olarak Charles’ın kendi yaşamında ki kayıpları ve bu kayıpları tek başına doldurmaya çalışması zaman içerisinde onu çevresinde bulunan insanları kaybetmekten endişelenen biri haline getirmiş. Ölüm korkusu onun içinde aynı zamanda yalnız kalmak demek. Yalnızlık da belki de anlamını kavrayamadığı bir şey. İşte varoluşçu terapinin üçüncü temel kavramı tüm bu dinamiklerin çatışmasının kişinin varoluşu üzerine düşünmemesinden ya da dördüncü temel kavram olan buna yönelik savunma yapmasından kaynaklanabileceğini söylüyor. Terapi süreci de dört temel kavram üzerinden ilerlemektedir. Varoluşçu terapi, bazı kavramların özellikle varoluşun üç farklı yolu olarak bahsedilen kavramların net olmaması, mistik bir dile sahip olması, uygulamada sistematik bir yapısı olmaması yönünden eleştirilir.  Son olarak eleştirilerden belki de en önemlisi olan uygulamaya değinecek olursak; bu şekilde bir eleştiri almasının en büyük nedeni genellikle psikanalizden etkilenen bazı yöntemlerin kullanılmasıdır. Ya da başka bir deyişle kendine özgü temel ilkeleri, kavramları, dayandığı sağlam felsefi düşünceler olsa da doğrudan hem kavramsal hem uygulama da sınırları çizilen bir yanı yoktur. Ancak Emmy van Deurzen bu konuda varoluşçu terapinin tekniklere çok sıcak bakan bir kuram olmadığını bunun insan ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini söylemiştir. Aynı zamanda Yalom’da varoluşçu terapiyi şu sözlerle açıklamıştır: "Kişinin varoluşundan kaynaklanan konulara odaklanan dinamik temelli bir yaklaşım."  Bu alanda çalışan önemli terapistlerin terapi hakkındaki görüşleri aynı zamanda varoluşçu terapinin temel odaklandığı ‘insanın varoluşu, anlam arayışı’ kavramlarına terapi sürecinde de ne denli sadık kalındığını gösteriyor ve çeşitli terapi yöntemlerinden etkilenildiği de doğrulanmış oluyor.

TEŞEKKÜRLER.
Kürşat KEŞAN

Kaynakça:

Çelik, G. (2018) Varoluş Felsefeleri, Varoluşçu Terapi Ve Sosyal Hizmet. Dokuz Eylül Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 19 (3), 417-439.
Erden, G. ‘’Varoluşçu Terapi Psikoterapi Kuramları I.’’ Erişim 12 Mart, 2018. https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/71261/mod_resource/content/0/13-Varoluşçu%20Terapi.pdf
Mounier, E. (2007). Varoluş felsefelerine giriş. (2. Baskı). (S. R. Kırkoğlu, Çev.). İstanbul: Say Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1947).
Yalom, Irvin D. ‘’Günübirlik Hayatlar: Bölüm 2.’’ bs. İstanbul: Pegasus Yayınları, 2018.

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle