Ana içeriğe atla

FİLM ANALİZİ / TEHLİKELİ İLİŞKİ- RABİA ARI



TEHLİKELİ İLİŞKİ

Tehlikeli ilişki 2011 yılında vizyona giren, Oscar ödüllü senarist Christopher Hampton tarafından tiyatro oyunu iken sinemaya uyarlanan ‘Jung’ odaklı biyografik türde bir filmdir. Film 1904 yılında geçer.  Psikanalist olan Carl Jung ve histeri krizlerinden muzdarip Sabina Spielrein’in Jung’un hastası olmasıyla ateşlenen fitil, Freud’un da dahil olması ile harlanarak devam eder. Böylelikle ‘psikanaliz’ tuğla tuğla örülmeye başlanır. Filmin başında evli ve bebek bekleyen bir çift olarak görürüz Jung ailesini. Akli dengesi yerinde olmayan Sabina’nın tedavisiyle gölgelenen aile saadetini bir köşeye bırakacak olursak Carl Jung, Freud’un tartışmalı tedavi yöntemini Sabina’nın tedavisiyle ilk kez uygulamış olur:
-"Anlat." der. Sabina anlatır ve izleyici olarak her terapi sahnesinde Sabina’nın hikayesine biraz daha müdahil oluruz. Fakat bu hikaye Jung’ın da içine çekileceği girdap haline gelir. İnsanın en derinlerinde sakladığı arzuları gün yüzüne çıkarmak ve bu sayede birçok psikolojik rahatsızlığı tedavi etmeyi amaçlayan Freud, Jung’a şunları söyler:
-"Ne olursa olsun, bizi yeni ufuklara taşıyacak bir kapı açtım. O kapıdan geçmek sizin gibi genç adamlara nasip olacak" repliğiyle Jung’ı varisi olarak nitelendirmesi, ikilinin psikanalizi derinleştirmede ısrarcı olduğunu vurgular.
Jung Sabina’yı tedavi ederken ilerleyen aşamalarda onunla yakınlaşmaktan kaçamaz. Film bu noktada yakınlaşmayı normalleştirerek Jung ve Sabina karakterlerinin ortak yönlerini bize göstermeye çalışır. Ortak beğeniler ve halihazırda Sabina’nın en derin anıları, çocukluk travmaları ve çektiği acılar, Jung’ın, Sabina’yı özel yere konumlandırmasıyla sonuçlanır. Hasta-doktor ilişkisinin sınırlarının bu denli aşılmasında güdüleyici bir faktör daha vardır: Otto... Otto,  Freud tarafından Jung’a yönlendirilmiş bir hastadır.
"Şu kısa hayatta öğrendiğim bir şey varsa o da şu: Asla bir şeyi dizginleme!" diyen Otto, Jung’u etkisi altına alır. Yine bu noktada film, mesleğinin etiğine sadık olmaya gayret eden Jung ve tam zıttı düşüncelere sahip Otto ile ‘çelişen ikilik’ anlayışı olarak tanımlanan Jungcı yaklaşıma gönderme yapar. Çelişen ikilik kavramı gece ve gündüz kadar farklı fakat birbirini tamamlayan özellikte iki zıt haldir. Jung’ın bastırmış olduğu duygu ve istekler Otto ile ortaya çıkmıştır. Sabina ile başlayan ilişkileri ve Freud ile ayrı düşen yolları neticesinde, Jung dönüşmüştür. Filmin sonunda akan jenerikte Freud’un kanserden öldüğü yazarken Jung’ın huzur içinde gözlerini yumduğunu yazar. Bir kez daha film ‘Jung’ odaklı tarafgir bir noktaya taşınır. Filmde Jung ve Freud arasındaki gerçekleşen mektuplaşmalarda geçen metinler birebir gerçektir. İkilinin neden ayrı düştükleri mektuplaşmalardan ve filmin derinleşemediği diyaloglardan takip edebilirsiniz.
TEŞEKKÜRLER.
RABİA ARI

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik