Ana içeriğe atla

DUYGU, KOŞ! YETİLERİM KAYBOLDU - Barış ESER



DUYGU, KOŞ! YETİLERİM KAYBOLDU





collage art myself ile ilgili görsel sonucuBeğenmediğimiz, hoşlanmadığımız; kimi zaman eleştirip yerden yere vurduğumuz şeyler hakkında neden olumsuz yargılar üretiriz? Bunun kaynağı olarak genellikle ve ısrarla dünya görüşlerimizin farklılığını öne süreriz. ‘’Farklı dünyaların insanlarıyız’’ algısıyla ilişkilerimizde yaralar açarken, kimi zaman da önyargılarımıza sarılıp ‘’ben bununla anlaşamam, yaşamlarımız farklı’’ mottosuyla duvar çekebiliriz. Karşımızdaki insana hissettiğimiz duyguyu da bu sebeplere yorarak çoğu zaman işin içinden sıyrılıp günlük yaşamımıza devam ederiz. Peki, insanlara karşı hissettiğimiz duygular, eksikliğini hissettiğimiz fiziksel ve ruhsal özelliklerimizden etkilenmez mi? 

Özelliklerimizi bilincimiz dahiline almak için kendimizle barışmanın yetersiz kaldığını; kendimizle barıştıktan sonra ona uyum sağlamanın da barışmak kadar kilit bir nokta olduğunu vurgulamalıyız. Uyum bizi bize, daha sonra da insanlara alıştırır. Barışmanın ve uyumun birlikte getirdiği sağlıklı duygu, ‘’gerçek’’le bir bütün halinde yaşamamızı sağlar. Örneğin, futbol için kendini yetersiz gören bir insan, futbol seven ve bu oyun için yeterli olan arkadaşlarına hissettiği duygu, sevgiyle birlikte nefret ve öfke de barındırabilir.Bunun sonucunda futboldan hoşlanmayabilir. Futbolu sevmeyişini açıklarken, yetersizliğini bir kenara atıp ‘’bir topun peşinde 22 kişi koşuyor, nesi mantıklı? Satranç oynarım daha iyi.’’; ‘’kitap okumak varken neden futbol oynayayım?’’ gibi futbolu aşağıda tutup kendi eylemlerini yüceltecek açıklamalar yapabilir. Yaşamda daha ‘’yararlı ve mantıklı’’ bulduğu şeylerle futbol ters düştüğü için bu oyundan nefret eder. Peki bu insan, kendini yetersiz hissettiği futbolda yeterli konuma geldiğinde futbol hakkında hissedeceği düşünceler yine aynı mı olacaktır? 


Durum içinde varolan canlılar olduğumuzu kabul ediyorsak eğer duygularımızın değişkenliğine şaşırmamamız gerekir. Büyüdükçe gelişen iç dünyamız ve anatomik değişimlerimiz bizi bir başka duygudan bir başka duyguya sürekli olarak savurur. Gençken aşık olduğumuz insan için dünyayı yıkacakken, bir süre sonra onun için yataktan kalkmak istemeyebilirsiniz. Bu durumda ister istemez şunları sordurur insana: ‘’o kadar aşıkken, nasıl şimdi böyle düşünebiliyorum?’’, ‘’ ona karşı hissettiğim duygular bir yalandan mı ibaretti?’’ vb. Kendimizi sorguya çeker, duygularımızın bu değişkinliğini kimi zaman korkutucu bulabiliriz. En kolay yoldan her şeyi tükettiğimizi; paylaşacak bir şeyin kalmadığını ve heyecanın bittiğini söyleriz. Oysa, şöyle bir akıl yürütme uygulamayız: zaman geçtikçe duygularım değişti; aşkı, sevgiyi başka bir düzlemde görmeye başladım. Yani değişen ''biz'' değil, ''sen'' ve ''ben'' değişiyoruz. Bununla birlikte sana karşı duyduğum duygunun da adı değişiyor. Bu bir ihanet değil, tam tersi olağan bir şey. Sadece aşk ilişkileri değil, dostluk ilişkilerinde de aynı şey geçerli. Yanından ayırmadığımız, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen insanlardan bazen bir soğuma yaşarız. Yeni, farklı yüzler ararız. Kendimizi sınırladığımızı düşünürüz. Bunun ortaya çıkma durumu dostumuzun kötü olması, yetersiz olması değil, bizim dostluk duygumuzun değişmiş olmasından kaynaklanır. Dostluğa dair hissettiğimiz duygu belki arşa çıkmıştır ve dostumuz buna ayak uydurmada problem yaşıyordur ya da dostluğa artık bir öfkeyle bakarken dostumuzun bize yönelttiği güzel duygular bizim için berbat ve mide bulandırıcı gelebilir.

Duygularımızı doğru hedefe yöneltmekte ne kadar başarılıyız? İstisnalar haricinde pek de doğru taraflara gitmiyor duygularımız. Kimi zaman bir nesneye, kimi zaman hayvana, kimi zaman insana yöneltebiliyoruz duygularımızı. A kişisine kızdığımızda, bir şeylere vurma isteği duyarız. B kişisine öfkelendiğimizde, bağırmak isteriz. En yukarda bahsettiğim durum için - eksikliğini hissettiğimiz - özellikler de duygularımızı yanlış kanallara aktarmamıza neden olur. Mesela, bir arkadaş ortamında olduğunuzu düşünün. Bir konudan bir konuya atlıyor; büyük bir keyif içinde arkadaşlarınızla vakit geçiriyorsunuz. Sonra bir arkadaşınız, eksik olduğunu hissettiğin bir özelliğin hakkında konu açıyor. Herkes gülmeye ve eğlenmeye devam ederken, senin moralin bozuluyor; sanki arkadaşının bilerek o konu hakkında konuştuğunu ve tüm arkadaşlarının da aynı şeyi düşündüğünü hissediyorsun. Konuyu açan arkadaşına ayrı bir nefret duyarken, diğer arkadaşların da bu nefretten nasibini alıyor. Burada yanlış giden şey ne? Elbette, duygu yönünün yanlış yöne kayması. İnsanlardan nefret etmek yerine, nefret etmeye kendimizden başlarsak alacağımız yolun seyri çok daha zevkli ve yararlı olur. 


Duygularımızın bize yaşattığı deneyimleri değerlendirirken, değişen özelliklerimizi kesinlikle yadsımamalıyız. Özelliklerimizi bilmek bizi duygularımızın gerçek yüzüne götürecektir. Değişen duygularımızın varlığının bilincimizde olması her şeyi daha açık ve daha sakin bir şekilde görmemezi sağlayacaktır. Eğer duygularımızı doğru yöne hedefleyebilirsek, inanıyorum ki yaşamdan daha bir keyif alacağız. 

TEŞEKKÜRLER
BARIŞ ESER

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik