Ana içeriğe atla

GÖRMEK İSTEMEDİĞİMİZ SAHNE ARKASI: ‘’BEDEN İMGESİ VE ZENGİNLİK ALGISI" - Eren ÖZCAN







GÖRMEK İSTEMEDİĞİMİZ SAHNE ARKASI
‘’BEDEN İMGESİ VE ZENGİNLİK ALGISI’’

Bu yazıyı okumadan önce senden bir şey yapmanı istiyorum. Sayfayı kapat ve git aynanın karşısında kendine bak, bedenini tanı, bedenin üzerinde ki düşüncelerini kendine cesurca ifade et, daha sonra dilersen yazının devamını okuyabilirsin ama bunu yapmadığın takdirde bu yazılan sözleri okumak senin için zaman kaybından başka bir şey ifade etmeyecektir.



Evet şimdi devam edebiliriz.

Bu yazımda başlıktan da anlaşılacağı üzere, günümüzdeki dizilerin bizim hayatımızdaki yerinden bahsedeceğim.

Bu dizilerin; bize giydirdiği giysi niyetinde ki düşünceleri, yaptığımız tüm eylemleri, seçimleri, istekleri, hatta ve hatta bizim insanlara karşı bakışımızı ne derece etkilediğini hiç düşündünüz mü?

İki farklı algılama biçimi üzerinde durmam gerektiğini düşündüm.

Birincisi; ‘’beden imgesi’’, ikincisi; ‘’zenginlik algısı’’.

Beden imgesi nedir? Beden imgesi; kısaca kişini kendi bedeni üzerindeki düşünceleri ve bedenini algılayış biçimidir diyebiliriz.

Zenginlik algısını ise şu şekilde açıklayabilirim, zenginlik kelimesinin bize çağrıştırdığı anlamlar olarak yorumlayabilirim. Bu yazı da bahsedeceğimiz zenginlik; parasal zenginliktir.

Diziler, zenginlik, beden. Bu üç kelimeyi yan yana getirince senaryo kafanızda canlanmıştır büyük ihtimal.

Görsel: Buse Sena AKÇAM

Aslında korkunç bir durum var karşımızda, masumca görünse de algımızı etkileyen ciddi bir mesele.

Hadi başlayalım yüzleşmeye.

Önce zenginliği konuşalım biraz, düşüncelerimi ifade etmeye başlamadan önce sosyal medya platformlarında insanların konu hakında ne düşündüğünü anlamak adına Ekşi Sözlük'ten aldığım birkaç cümleyi aynen aktarıyorum.

‘’Tek kriter vardır bence o da yat, bir insanın yatı var ise zengindir.’’

‘’Limitsiz kredi kartı’’

‘’Menünün sağ tarafına bakmak zorunda hissetmemekle başlar demişti birileri’’

‘’Yaz ayları için tatile gittiğiniz yerde sorgulamadan paraşüt, dalış, jet ski, vs. yapabilmek; istediğiniz yerde yiyip içebilmektir. Bunları sorgulamadan yapabilen insan net zengindir.’’

‘’ İyidir iyi zengin insan mutludur. Zengin olup aptal olanlar mutsuzdur.’’

Algı demiştik dimi, ‘’zenginlik algısı’’, şimdi cümlelerden kelime çıkarıp aşağıya sıralıyorum, bir de bu şekilde bakın, diziler bizi fark etmeden ne kadar etkiliyor.

‘’Yat’’

‘’Kredi kartı’’ (limit bitme sorunu yok)

‘’Menü’’ (sadece yiyecek kısmına odaklanmak)

‘’Tatil’’ (küçük bir detay, dizilerde para ödenen kısımlar pek yer almaz, hesap yapılmadan sadece aktivite kısımları gösterilir.)

Son cümlede verilen mesaj öyle bir oturmuş ki, kişi yargıya bile varmış, ‘zengin olup aptal olanlar mutsuzdur.’’

Sıraladığım kelimeleri herhangi bir dizide sıradan sahnelerin içerisinde görebiliriz. O an dikkat bile etmediğimiz bu kelimeler artık dilimizde ve ‘’zenginlik’’ denildiği zaman, bizim diye düşündüğümüz düşüncelerin içerisinde yer alıyor.

Sırada ‘’ beden imgesi’’ yer alıyor.

Yazının en başında ayna karşısındaki kendinizi hatırlayın, eminim ki çoğunuz kendinizde fiziksel anlamda bir kusur buldunuz, bazınız kilolu, bazınız zayıf, bazınız kassız, bazınızın boyu kısa, buna benzer birçok örnek verebilirim.

Peki bu yargıları neye göre verdik, dünyadaki tek insan olmuş olsaydık bu saydığım hiçbir ifadeyi kendimiz için kullanmamış olacaktık, bunu biliyor muydunuz?

Kendimize etten kemikten farklı aynalar bulduk ve onların karşısına geçtik ve bu yorumları yaptık; yani kendimizi birileri ile karşılaştırdık.

Bu birileri, eskilerin deyimi ile evimizdeki kara kutuların içerisinde. Oradaki insan bedenlerini yavaş yavaş sokaklarda görmeye başladık, daha sonra biz onlar gibi olmaya çalıştık ve ortaya bir ‘’ kriter’’ kavramı çıktı: zayıf, bakımlı ve güzel kadın; kaslı, yakışıklı ve zengin erkek.

Şunu biliyoruz ki insan bedeninin güzellik ölçütleri zamana ve kültüre göre değişir.

Peki, dizilerdeki insanlar – sadece diziler değil tüm medya diyebiliriz bu noktada- bizim kültürümüz mü oldu?

Sanırım evet, aksini düşündürecek argümanları gerçekten merak ediyorum.

Daha dar bir gözlem alanında bu durumları incelemek istersek ‘’ beden imgesi’’ ergenlik döneminin önemli bir uğraşıdır. Ergen bireyleri biraz gözlemlersek sanki daha iyi anlamış olabiliriz içinde olduğumuz durumu.

Dilimize yerleşen bir diğer algısal cümleye bakalım ‘’ tam oyuncu olacak kadın ya da tam oyuncu olacak erkek.’’

Bu cümleyi duymamış olanımız oldukça azdır. Gelin biraz yakından bakalım.

‘’Oyunculuk’’ yetenek gerektiren bir meslektir, bir sanattır, bir ruhu vardır fikrimce. Peki biz bu yargıyı neye göre verdik?

İzlediğimiz dizilerdeki oyuncuların fiziklerini göz önüne getirelim, sadece tek bir kriter öyle bir yerleşmiş ki zihinlerimize, tüm yargıları bu kriter üzerinden vermeye başladık artık.

Nasıl mı? İş yerine eleman alımı yaparken, kafe-restoran işletmelerine çalışan alırken, tanıtım elemanı seçerken, akla gelebilecek tüm işletme ve halkla ilişkiler departmanlarında, yeterlilik ve el yatkınlığından önce ilk kriter fiziksel görünüş, daha doğrusu medyatik fiziksel görünüş.

Daha fazla özele girelim, eş seçimi, arkadaş seçimi, -sadece bu sebepten reddettiğimiz insanlar var geçmişimizde ve reddedilmemek için fiziksel yatırımı üst seviyede tutan insanların sayısı gitgide artıyor- ilk kriter yine aynı, aksini söyleyenler illaki olacaktır. Peki neden kontrol etmeye çalışıyoruz partnerimizi? Kilo ver, spor salonuna yazıl, vb. söylemler neden dilimizde? O kişiyi beğenmediğimiz için değil, sadece belirli bir çerçeve var ve orada olması gerektiğine inanıyoruz artık.

Bu noktada sanırım biraz kendimizle yüzleşmenin vakti gelmiştir diye düşünüyorum.

Gösterişli yaşamlar ve mükemmel olarak ifade edilen fizikler, tüm bunlar bizim hayatımızda var olmaya devam edecektir ama ne kadar var olması gerektiğine biz karar vermeliyiz. Belki de bizim bile henüz fark etmediğimiz kriterler vardır hayatımızda, aslında biraz da onları görmeliyiz.

Bu iki farklı algılama biçiminin birleşmiş halinin her zaman bir yerlerde göreceğiz.

Toplumdaki zengin, güçlü ve güzel algısı da varlığını devam ettirecek fakat dikkat çekmek istediğim nokta, bunlardan daha önemli şeylerinde hayatta var olma ihtimali.

Dizilerin hayatımızdaki yerini tekrardan düşünme ve sorgulama zamanı geldi sanırım.

Tüm anlatmak istediklerimi tek bir cümle ile ifade etmek isterim:

‘’Henüz geçmemiş olan zamanımızı, kurgusal olan yaşamlara harcarken, gerçek olan yaşamlarımızdan kurgusal sonuçlar beklememeliyiz.’’

Gerçek olan yaşamlarınızdan keyif almanız umuduyla...

TEŞEKKÜRLER
Eren ÖZCAN

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik