Ana içeriğe atla

KOMPULSİF TABULAR- SEVİLAY TEKBAŞ

              KOMPULSİF TABULAR

"Bir Maori şefi, hiçbir zaman ateşi nefesiyle canlandırmaya kalkışmaz; çünkü kutsal soluğu gücünü ateşe geçirecek, oradan ateşin üstündeki kaba, kabın içinde pişen yemeğe, bu yemekten yiyen kişiye geçecek ve böylece şefin kutsal ve tehlikeli soluğu ile canlanan ateşin ısıttığı kapta pişen yemekten yiyen kişi ölecektir"

Impossibility Of Communication

"Hasta, kocasının satın alıp getirdiği şeyin evden uzaklaştırılmasını istemektedir , aksi halde evde oturmasının çekilmez hale geleceğini söylemektedir." Sosyal bir varlık olan insan çevre ile sürekli etkileşim halindedir. Bu etkileşim davranışların ortaya çıkmasında rol oynamaktadır. Toplu halde yaşayan insanlar arasında davranışların şekillenmesinde, uyum ve düzenin sağlanmasında kurallara ihtiyaç duyulmuştur. Bu kurallar çoğunlukla gelenek, kültür, din ve ahlaktan beslenmiştir. Dış güçler tarafından belirlenen kurallar yasaklarla güçlendirilmiştir. Ancak bazı yasakların kaynağı bilinmemekte ve bu tür yasaklar için dış güce ihtiyaç duyulmamaktadır. Burada sözü edilen içselleştirilmiş bir güç haline gelen yasak: "tabu"dur.

Tabu, içerisinde zıtlıklar barındıran kökeni Polinezya dilinden çevrilmiş bir kelimedir. Bir nesnenin veya kişinin kutsal olması ya da kirli olması bu nedenden dolayı yasak olması ve yasağın çiğnenmesi durumunda ceza içerikli bir sonucun ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Tabunun hangi kaynaklardan doğduğu tam olarak bilinmemektedir. Ancak başlangıçta ilkel insanların şeytana veya gizli güçlere karşı duyduğu korkuyu tabu nesnesi ile somutlaştırdığı öne sürülmektedir. Zamanla şeytani güçten ayrılan nesneleşmiş bu korku yasa haline gelmekte ve var olan kültür içerisinde aktarılmaktadır.

Tabunun koymuş olduğu bazı yasakların  o kültürdeki ilişkileri düzenlemek ,korumak veya lidere ayrıcalık tanımak gibi nedenlerle ortaya çıktığı söylenebilir ancak çoğunlukla bu yasakların kaynağı ve nedeni tam olarak bilinmemektedir. İlkel insanlar bu yasalara boyun eğmiş ve yasağı çiğnediği takdirde cezalandırılacağına inanmıştır .Bu davranış benzerliği bazı yönleriyle bize kompulsif nevrozları hatırlatmaktadır. Burada bahsedilen benzerlik çoğunlukla belirtiler ve dışa yansıyan davranışların benzerliği ile ilgilidir.

Nevroz ve tabuya baktığımız zaman ikisinde de yasakların kaynakları bakımından muammalı olduğu görülmekte ve kişi korku ile baskı altında kalmaktadır. Kişi için dış cezanın var olmasına gerek yoktur çünkü yasak çiğnendiğinde korkunç bir felaketle karşılaşacağına kesinlikle emindir. Bir iç zorunluluk söz konusudur. Her ikisinde de dokunma yasağını görebiliriz. Dokunma yasağı sadece kişi veya nesneye dokunmak gibi somut şekilde değil soyut ve zihinsel bir temas şeklinde de olabilir.
Kompulsif yasaklarda tıpkı tabu yasakları gibi kişilerin hayatlarına sınırlamalar getirmektedir. Tabu yasaklarının çiğnendiği bazı durumlarda kişiler okunmuş su ile yıkanma gibi törenler yaparak kefaret ödeyebilmektedir. Benzer davranışı kompulsif davranış gösteren hastada yasak veya kirli olan nesneye dokunduğu zaman yıkanma davranışı göstermesinde görmekteyiz.

Psikanaliz kompulsif nevroz vakalarının tarihini ve psişik mekanizmasını bir dokunma fobisi üzerinden şu şekilde açıklıyor: İlk çocukluk döneminde, yoğun bir dokunma hazzı bulunmaktadır. Bu dokunma hazzı bir dış yasakla karşılaşır ve çatışma yaratır. Yasak kişinin iç güçleri tarafından desteklenir ve kabul edilir. Çocuk ilkel psişik yapıya sahip olduğundan bu dokunma eğilimini tamamen ortadan kaldıramaz ve bilinçdışına atar. Yani hem yasak hem de eğilim varlığını korumaya devam etmektedir. Yasak bilinçte, dokunma eğilimi ise kişinin farkında olmadığı bilinçdışında yer almaktadır. Eğilim, yasaktan kurtulmak için durmadan yer değiştirir ve kendisine yasak edilen şeyin yerine vekiller koymaya çalışır: Objeler ve eylemler gibi. Yasakta bu yeni seçilen vekiller üzerine peşi sıra gider ve konar.

Tabu olgularına baktığımızda ortada insanların şiddetli isteklerine karşı konulmuş yasaklar olduğunu görmekteyiz.  En eski ve önemli tabu yasakları öldürme ve cinsel ilişki ile ilgilidir. Nevrozda olduğu gibi güçlü istek dışsal bir yasakla karşılaşmıştır.Başlangıçta zorla dayatılan yasaklar görülmüş daha sonra bu yasaklar yer ve yön değiştirerek bir sonraki nesile aktarılmıştır. Psikanalize göre bireylerde her zaman tabu nesnesine ulaşma yönünde bilinçdışı bir istek mevcuttur. Tabuyu yıkma eğilimi kişinin bilinçdışında sürekli yaşar.

psikolojide tabu ile ilgili görsel sonucuBuraya kadar tabu ve nevroz olgularının psikanalitik incelemesinde gösterdikleri davranış benzerliklerinden söz ettik. Ancak unutulmamalıdır ki tabu bir nevroz değil, toplumsal bir oluşumdur.







TEŞEKKÜRLER
                                                              SEVİLAY TEKBAŞ
(Konuk Yazar)


KAYNAKÇA

  1. TOTEM VE TABU (SIGMUND FREUD)


Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik